Karz-ı Hasen Vakfı İftar Programı Açılış Konuşması - Mehmet KOCA

Anasayfa / Blog / Karz-ı Hasen Vakfı İftar Programı Açılış Konuşması - Mehmet KOCA

Karz-ı Hasen Vakfı İftar Programı Açılış Konuşması - Mehmet KOCA


Hepinizi Allah’ın selamıyla selamlıyorum.

Allah, tuttuğumuz oruçları katında kabul etsin. Bağışlanmamız için Ramazan ayını vesile kılsın.

Savaşlardan, kuraklıktan, yoksulluktan, hastalıktan dolayı, açlıkla imtihan edilen dünya üzerindeki beş yüz milyondan fazla insanın halini anlamayı bizlere nasip etsin diye temenni ediyorum.

 Yine ramazanın manevi atmosferinde, Allah’ın dünya nimetlerini bir imtihan vesilesi kıldığını idrak ederiz diye niyaz ediyorum.

 Mevsim şartları serin ve yaşam koşullarımız orucu kolaylaştırmış olsa bile, Ramazan, ruhen ve bedenen sınırları daraltılmış bir hayata razı olma yolunda bir terbiye ayıdır.

 Terbiye kelimesini duyunca çok da hoşnut olmuyor nefsimiz. Ancak ruhen ve bedenen terbiye edilmeye ihtiyacımız var. 

Nitekim, ‘İnsan kendi kendisine üstünlük sağladığı oranda insandır.’ demiş eskiler.

Sınırsız istekleri, dizginlenemez arzuları, hadsiz hırslarıyla, kendi haline bırakıldığında insan dünya üzerinde bozgunculuk yapmaktan geri durmuyor.

 Dünya kaynaklarını bitmez tükenmez bir iştahla tüketen insan, bu hayatta kendine bir cennet inşa etme çabası içinde. Kendisinin sonsuz bir şekilde tükettiği ama bir başkalarının kendisinin bu tüketme ve hükmetme hırsının hizmetkarı olduğu bir yer; bencil ve materyalist nefislerin hayalindeki dünya cenneti.

Refah toplumu inşa etme maskesiyle bu düşünce Müslüman fertlerin de kalplerine maalesef kök salmış durumda. Az ya da çok her birimiz bu hastalıklı düşüncenin etkisi altındayız. Özünde vahşi kapitalizmin temel argümanlarına dayanan, sosyal adaleti yok sayan, sözüm ona sosyal adaleti sadece kendi sınırları içinde inşa eden Batının sosyal ve ekonomik tezleri bizler için de bir yaşam modeli olarak yıllardır tedavülde tutuluyor.

 Adına küresel sistem dedikleri bir yapı, kendi hakim değerleri doğrultusunda oldukça baskın bir kültür yaratıyor. Genelde bu sistemin askeri, finansal ve politik katmanları tartışılır.

Oysa bu üç katmanın dışında bir de kültürel katman var. Bugün gelişen teknoloji ve iletişim araçlarıyla dünyanın en ücra köşesi bile bu katmanın kapsama alanında artık.

Kültürel katmanda bütün insanlık bir hedef. Gelecek nesillerimizin nasıl insanlar olacağının tasarımları yapılıyor. Aile, akraba, cinsiyet, aidiyet gibi temel kavramlar, çok güçlü dijital araçlarla yeniden dönüştürülüyor.

Büyük fotoğrafa baktığımızda gerçekten oldukça karamsar bir tablo ile karşı karşıyayız. Geldiğimiz noktada insanlığın topyekûn bir kaosa ve felakete sürüklendiğine dair çok güçlü emareler görmekteyiz. İkinci Dünya Savaşı’nda galip gelenlerin kurmuş olduğu bu düzen yıllarca iki kutuplu bir çekişmeyle devam etti. 1990’ların başlarında Sovyet Blokunun çökmesiyle dünya farklı bir döneme evrildi. 2000’li yılların başlarında 11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezinin sivil uçaklar tarafından yok edilmesiyle Müslüman coğrafyalarda 20 yıl boyunca tarifi zor acılar yaşandı.

 Çok da iç açıcı bir tablo çizmediğimin farkındayım. Bahsettiğim son yüzyılda meydana gelen hadiselerin tümü bizim sınırlarımız dışında kurgulanan, ancak sonuçları itibariyle ülke olarak bizlerin de sıkıntılar yaşamamıza sebep olan gelişmeler olarak cereyan etti.

2020 yılının başlarında ortaya çıkan covid19 pandemisiyle Dünya yine benzer bir kurguyla yeniden biçimlendiriliyor. Gıdadan teknolojiye, finanstan petrole adeta bütün üretim ve tedarik alanlarını köklü bir şekilde dönüştü, fiyatlar sert dalgalanmalar yaşanmaya devam ediyor. Son birkaç aydır ülkemizdeki patlak veren enflasyon ve faiz sarmalı sanayiciden çiftçiye her kesin hayatını olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Doğrusu bu sürecin nereye evrileceğine dair hiçbirimiz sıhhatli bir öngörüde bulunamıyoruz.

 Dünyada cari olan ekonomik ve politik angajmanlar itibariyle neredeyse hiçbir ülke kendi başına özgün bir model geliştiremiyor. Sistemin dışındaki her şey potansiyel tehdit olarak algılanıyor, sistem tarafından.

Global ölçekteki bu gelişmeler hepimizin gündemini işgal ediyor, hayatlarımız gelişmeler doğrultusunda şekilleniyor.

Doğrusu, üzerinde durduğum bu sistemlerin yanında, bir de insanın kendi kişisel bir dünyası var. Bir başka deyişle her birimiz birer küçük dünyayız.

Bu dünyanın sınırlarını hala kendimiz çizebilir, inşa edeceğimiz ahlaki ve fikri kalelerde Allah’ın bizleri sorumlu tuttuğu yükümlülükleri gücümüz nispetince yerine getirebiliriz. Bu çok klişe bir ifade gibi gelebilir ancak bunun ötesinde yapabileceğimiz bir şey de yok.

  Kaldı ki Allah’ın kesin ahdi var. Bizden önceki topluluklar nasıl sınandılarsa bizler de sınanacağız. Pek ala Allah Kur’an’da birçok ayette dünyanın bir sınanma yeri olduğunu açıkça beyan ediyor. Öyle dua edelim ki, bu sınanmadan izzetli bir şekilde salih kullar olarak geçebilelim.

Unutulmamalıdır ki; zor zamanlarda en önemli silahlarımızdan birisi, duadır.  Bununla birlikte birbirine iyiliği tavsiye eden, kötülükten alıkoyan topluluklar olabilmemiz çok önemli diye düşünüyorum. Kaç kişi olduğumuzun önemi yok.

Allah’u Teala Maide suresi 2. Ayetinde şöyle buyuruyor; "İyilik ve takvada bir birinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta ise yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir."

 Aslında bu ayet çerçevesinde baktığımızda, iyilikte yardımlaşmak Allah’ın bizlere yüklediği bir sorumluluk. Yani bir emir…

Malumunuz, Allah Kur’an’da müminleri birbirlerinin velileri olarak tanımlıyor. Her durumda birbirlerine destek olan, zor günde dayanışan, iyiliği çoğaltan, kötülüğün ortadan kalkması için çalışan insan toplulukları olarak tanımlanıyor müminler.

 İşte Karzı Hasen Vakfı da iyiliğin yaygınlaştırılması maksadıyla kuruldu. Bu çerçevede bir grup hayırsever kardeşlerimizin sağladıkları maddi manevi destekle yola koyulduk. 

 Allah resulü müminin mümine gülümsemesini bile sadaka olduğunu söylüyor. Herkes gücü nispetince iyilik yapmayı gaye edindiği, iyiliğe omuz verdiği oranda, iyiliğin sınırları genişleyecek ve daha çok insanın kalbinde ulaşma imkânımız olacaktır.

 Kur’an-ı Kerim mal ve para ile yapılacak üç temel tasarruftan bahsediyor. Zekât, İnfak ve Karzı Hasen.

 Bu tasarruflar bir ibadet olmanın yanında aynı zamanda faizsiz bir ekonomik modelin mümkün olduğunu bize işaret ediyor.

Bir model olmadan ekonominin çalışma şansı yok. Bu yüzden dinimiz faizi yasaklarken onun yerine alternatif bir ekonomik model getiriyor.

 Zekât ve İnfak karşılıksız ve geri ödeme beklentisi olmaksınız yapılan mali ibadetler. Bu noktada bir hususun altını çizmek istiyorum, kültürümüzde zekât zorunlu, infak ise sanki ihtiyari bir ibadetmiş gibi anlaşılıyor ama mal biriktirmek Kur’an’ı Kerim’de çok kesin bir dille yerilmiştir. Bu konu oldukça geniş ve üzerinde kafa yormamız gereken temel problematik alanlarımızdan birisidir.

Bu konuyu başka bir yazıya erteleyecek olursak, ben daha çok Karzı Hasen kavramı/sistemi/ekonomik modeli üzerinde durmak istiyorum.

Karzı Hasen özü itibariyle, faizsiz ve vade farkı olmaksızın borç vermek demek. Bir başka deyişle, herhangi bir sebeple dara düşmüş, ancak kendisine bir destek verildiği taktirde işlerini tekrardan rayına koyup, aldığı borcu geri ödeme kabiliyetine sahip olabilecek kişilerin mali yönden desteklendiği bir modeldir. Sadece dara düşenlere değil elbette, yeteri kadar birikmiş parası olmayan evlenecek olanlara, yeni iş kuracaklara ve birçok farklı alan için Karzı Hasen kapsamında destek olmak mümkündür.

 Bakara Suresi 245. Ayette şöyle buyruluyor: “Kim Allah’a güzel (karşılık beklemeden) bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz”

 Kur’an Karzı Hasen olarak verilen borcu, Allah’a verilmiş güzel bir borç olarak niteliyor. Burada bir kez daha görüyoruz ki dünya nimetlerini bir karşılık beklemeden paylaşmak, Allah’ın rızasını kazanmada önemli bir vecibe.

Biz Karzı Hasen Vakfı olarak hali hazırda sadece evlilik çağına gelmiş gençlerimize yuva kurmaları için destek veriyoruz. Hiçbir vade farkı ve organizasyon ücreti almaksızın onlara borç veriyor ve bu borcu evlenen çiftlerin geri ödeme kabiliyetlerine göre taksitlendiriyoruz. Taksitlerin geri ödenmesiyle birlikte tekrardan yeni çiftlere destek vermeye devam ediyoruz.

Kurulduğumuz günden bugüne değin, 171 çiftimize toplamda 8,473,000 TL destek sağladık. Hali hazırda vakfımızın web sitesine gelen müracaat sayısı 4 bin civarında. Gönül isterdi ki, gelen tüm uygun müracaatlara müspet yanıt verelim.

Buna karşılık hayırseverlerimiz şu ana kadar 6,282,119 tl bağış yapmışlardır.

Peki neden evlenecek gençlere destek vermeyi seçtik?

Bu konuyu çalışırken biraz istatistiklere baktık ve gerçekten ürkütücü rakamlarla karşılaştık. Bugün neredeyse evlenen her üç çiften birisi 5 yıl geçmeden boşanıyor. Son birkaç yıldır bu rakamlar artarak devam ediyor ve pek duracak gibi de gözükmüyor.

Boşanmaların çeşitli sebepleri var. Ama en önemli sebep ekonomik istikrarsızlık. Çarpık ve ekonomik yönden dengesiz başlamış evlilikler maalesef gençlerimize saadet getirmiyor. Faizle yapılan düğünler, ekonomik gerçekliğin ötesinde yapılan harcamalar ve sonrasında gelen geri ödeme güçlükleri ve çöküş.

Biz istedik ki, gençler evlenirken faize bulaşmasınlar, yakın çevrelerinden alacakları borçlarla psikolojik baskı altında tutulmasınlar. Kendi özgür iradeleriyle geri ödeyebilecekleri bir rakamı biz onlara sağlayalım ve onlar da taksitli bir şekilde tekrar bize geri ödemiş olsunlar.

Ülkemizde bir ilk olan bu uygulamanın sürdürülebilir bir örnek olması siz hayırsever kardeşlerimizin maddi manevi destekleriyle mümkün olacaktır.

Biraz önce bahsettiğim karanlık tablonun içinde, bizler küçük güzel örneklikleri çoğalttıkça insanların içindeki umutta çoğalacaktır. Büyük fotoğrafa bakıp ye’se kapılmadan her gün kapımızın önünü süpürmekle mükellefiz. Gücümüz neye yetiyorsa onunla sorumluyuz ve gücümüz yettiği halde yapmadığımız her ne varsa, ondan da hesaba çekileceğiz.

Rabbimiz hesabımızı kolaylaştırsın.

Allah’ın rahmeti, bereketi, kalpten inanan müminlerin üzerine olsun.