“Sözünde durmak, verdiği sözlere ve yaptığı antlaşmalara bağlı kalmak, özü ve sözü doğru olmak” anlamlarına gelen ahde vefa, Kur’ân-ı Kerîm ahlâkının en önemli ilkelerinden biridir. Ahde vefa göstermek, hem insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde, hem Allah-insan ilişkilerinde, hem de uluslararası ilişkilerde vazgeçilmez bir prensiptir.
Bugün, özellikle ticaret hayatında korkunç bir ahde vefasızlık, yalancılık, sahtekârlık ve dolandırıcılık hâkim hale gelmiştir. Bir yanda çalıştırdığı işçinin hakkını yiyenler, sefalet ücretine mahkûm edenler, sigortasını yapmayanlar, sözleşmede belirtilen haklarını gasp edenler, kanuni yükümlülüklerini yerine getirmeyenler… Diğer tarafta çekini, senedini, borcunu kasten ödemeyenler; alacaklısını canından bezdirenler… Öte yanda borçlusundan faizle, tehditle, icrayla intikam almaya çalışanlar… Beri tarafta ekmek yediği kapıya ihanet ederek zarara uğratanlar, takımına, tezgâhına, eşyasına zarar verenler, mesaisinden kaytarmaya, başını sallayıp maaşını almaya bakanlar… Mal satarken veya alırken yapılan sözleşmedeki şartları paspas edenler. Ürettiği mamulün kalitesine, sağlamlığına, zamanında teslimine riayet etmeyenler… Zamanında ve değerinde aldığı malın bedelini ödemeyenler… Yalancı şahitlerle, mevcut hukuk sistemindeki boşluklardan istifadeyle, tehditle, şantajla, akla hayale gelmedik iftiralarla, yalan haberlerle vs. kendilerini haksızken haklı, suçluyken masum, zalimken mazlum, borçluyken alacaklı hale getirenler…
İşte bunlar gerçekte Allah (c.c.)’a ve ahiret gününe inanmamışlardır. Allah (c.c.) böylelerini bozguncu ve ifsad edici/fesatçı olarak niteliyor. Verilen söz, yapılan anlaşma kiminle yapılırsa yapılsın değerli ve azizdir. Anlaşma yapılan kimse güçsüz de olsa, kâfir de olsa hüküm aynıdır. Anlaşmayı bozan, anlaşma şartlarına riayet etmeyen, anlaşmayı kendi lehine çarpıtan kimse haindir.